13 Ocak 2018 Cumartesi

I. Bayezid (Yıldırım)

   Dördüncü padişah Bayezid, her olaya çabucak yetişen, aceleci bir yaradılışa sahip olduğundan henüz şehzade iken Karamanoğulları Beyliği ile yapılan savaştan sonra artık "Yıldırım" sıfatıyla anılmaya başlandı.
Baiazeth. P. IIII.jpg   Bayezid, 1360'ta doğdu. Annesinin adı Gülçiçek Hatun idi. 1381'de 21 yaşında Anadolu beylerinden birinin kızı olan Devlet Hatun ile evlendi. 1389'da babası Murat'ın Kosova Savaşı'nda şehit edilmesinden sonra Osmanlı Devleti'nin yeni padişahı ilan edildi. Ömrü fetihlerle, savaşlarla geçti. Çok adil biriydi ve halkın dertlerine kulak vermesiyle, çözümler üretmesiyle tanınmıştı. Pek fazla çocuğu vardı. Zaten pek çok Osmanlı padişahının bugün bizleri şaşırtacak kadar fazla çocukları olurdu.

   I. Bayezid'in en çok uğraştığı işlerden biri İstanbul'un yani o zamanki adıyla "Konstantinopolis"in kuşatılmasıydı. Bunun için, günümüzde içinde dolaşabildiğimiz aynı isimli Boğaziçi semtinde bulunan Anadolu Hisarı'nı yaptırmıştır. Bu kaleden top atarak, Bizanslılara yardıma giden bütün gemileri durdurmaya çalışıyorlardı.

   Bayezid, 1391'de ilk kez İstanbul'u kuşattı. İkinci ve üçüncü kuşatmalar ise, 1395 ile 1397'de gerçekleşti. İki yıl sonra devletin doğu sınırlarını Fırat Nehri kıyısına dek genişletti.

   Sonuncusu 1400 yılında olmak üzere, Bizans başkentini tam 4 kez kuşatan ve şehrin içinde bir Türk mahallesi kurulmasını bile sağlayan Bayezid, yaşamındaki en büyük savaşı, aslında bir Türk devleti olan Timur Devleti ile 1402'de, Ankara'da yaptı. Ordunun başında Timur vardı. Ayağındaki bir kusur dolayısıyla ona "Timurlenk" yani Aksak Timur denilirdi. Çok çetin bir savaş oldu. Celayirlerin hükümdarı Ahmet ve Karakoyunlu Devleti'nin hükümdarı olan Kara Yusuf Osmanlılara sığındı. Ayrıca o zamanlarda Osmanlı Devleti, Anadolu beyliklerini teker teker topraklarına katıyordu. Bundan dolayı Anadolu beyleri Timurlulara sığındı. Kısacası Osmanlı Devleti doğuya doğru ilerlerken, Timurlular da batıya doğru ilerliyordu...

Bağdat Hakkında -Tarihcemm

Bağdat şehri; güzel binaları, akarsuları, kütüphaneleri ve düşünürleriyle ünlü bir yerdi. Filozoflar bilimle uğraşanlar, astronomlar ve yazarlar Bağdat'a araştırma yapmak, öğrenmek ve kitap yazmak için geliyorlardı. Çok ünlü bir eser olan Bin Bir Gece Masalları , Muhtemelen duymuşsunuzdur.,  Bağdat'taki bir sarayda geçer. Kitapta denizci, asker ve kaşifler başlarından geçen  ilginç olayları halifeye anlatırlar.



Anadolu Ne Zaman Türkleşmeye Başlamıştır - Tarihcemm

Göz ardı ettiğimiz bir çok önemli nokta vardır. Bu da Anadolu'nun, 11. asırda Malazgirt'te, İmparator Romanos Diogenes'le yapılan meydan muharebesi sonunda Türkleşmeye başlamasıdır. Daha önce Hristiyan-Türk kavimler de Anadoluya yerleşmiştir ve Danışmentli akınları vardır ama bunlar esasa girmez. Ancak Aanadolu'da Malazgirt öncesi bazı Türk akınları olduğu anlaşılıyor. 1071 kesin bir tarih olmaktan ziyade bu olayın adının konduğu bir zirvedir. Demek ki Anadolu, esasen 11. asır sonları ve 12. asırda Türkleşmiştir. Ancak kesin tarihler verilemez.


Kaynakça : Türklerin Tarihi , İlber Ortaylı
Bu kitaptan aldığım bilgileri derledim, güzel bir kitap.

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Barbarların Britanya'ya Gelişi

Barbarların Britanya’ya Gelişi

Britanya'da yaşayan Keltlerin hepsi aynı krallığa ait değillerdi ve siyasi birlik çok dağınıktı. Angllar ve Saksonlar’ın Britanya’ya gelişi  bir belgeye göre Vortigern adındaki birinin Angl ve Saksonlara haber göndermesiyle gerçekleşti. “Düşmanlarımla savaşımda bana yardım edin!” dedi. “Bana yardım ederseniz size burda yaşamanız için toprak veririm.”
Böylece Angllar ve Saksonlar Kuzey Denizini geçip Britanya’ya girdiler ve Vortigern’in düşmanlarıyla olan savaşında ona yardım ettiler. Ama Britanya’yı sevdiler ve orda kalmaya karar verdiler. Arkadaşlarına da yanlarına gelmeleri için haber gönderdiler ve böylece barbarlar (Angllar Ve Saksonlar) Britanya’ya gelmiş oldu. Gittikçe çoğalıyorlardı ve en sonunda Britanya Angllar Ve Saksonlarla dolup taştı. Keltler bu barbarları ülkelerinde istemiyorlardı. Fakat o kadar çok Angl ve Sakson vardı ki hepsini birden kovmaları mümkün değildi. İstila ettikleri bölümü yedi krallığa bölen Angl ve Saksonlardan dolayı bu bölgede yaşayan insanlara artık Anglo Sakson deriz. 







Not: Keltler Britanya’nın Batılarına kaçtılar ve İskoçya İrlanda ve Gallerde yaşamaya başladılar asıl Britanyalılar aslında bu ülkeler İngiltere ise Anglo Saksonlardan Oluşmakta. 

20 Temmuz 2017 Perşembe

Britanya'daki Keltler

Britanya’daki Keltler


Batı Roma İmparatorluğu çöktükten sonra, bir zamanlar Roma’ya ait olan bütün ülkeler Roma hakimiyetinden kurtuldu. Bu ülkelerden biri de Britanya’ydı. Britanya'daki Romalı askerler vücutlarını maviye boyayan vahşi ve manyak savaşçılarla mücadele ediyorlardı bu savaşçılar Keltlerdi. Romalılar Britanya’yı işgal etmeden önce orada Keltler yaşıyordu. Keltler  Romalıların gelmesinden hoşnut olmamışlardı. Romalılar Britanya’nın güneyinde karargahlar ve kasabalar kurmuşlardı. Buna rağmen Keltlerin hepsini asal fethedemediler. Batı Roma İmparatorluğu çöktüğünde, Keltler son Roma askerlerini de ülkelerinden kovdular. Britanya artık tekrar onların olmuştu. Keltler dövüş becerileriyle gurur duyar, savaşta cesaret gösteren erkeklerden övgüyle söz ederlerdi. Büyük savaşçılar hakkında şarkılar söyler, öyküler anlatırlardı. Ozan denilen özel eğitimli şarkıcıları uzun zaman önce yaşamış kabile reisi ve savaş kahramanları hakkındaki öyküleri öğrenirlerdi. Öyküler kaydedilmeziİ ozanlar bunları birbirlerinden öğrenip ezberler, öyküler kulaktan kulağa aktarılırdı. Bu öyküler Kelt çocuklarına güçlü ve cengaver olmanın iyi bir şey olduğunu gösterirdi. Yakında daha fazla yazı yayınlayacağım.






Not: Bu öykülerden biri ise Craith isimli savaşçı hakkındaydı onun öyküsünü de yakında yayınlamayı düşünüyorum. Ayrıca istediğiniz konuları yorumlara yazın ben de onlar hakkında bir yazı yazıyım. 

18 Kasım 2016 Cuma

Savaşçı Craith

Savaşçı Craith'in Öyküsü

Craith, bir kelt savaşçısıydı bilmeyenler için söylüyorum Keltler vücudunu maviye boyatan Britanya'daki savaşçı toplumdu ve Roma'nın Britanya'yı yönetmesine karşılardı. Romalılarla savaşırlardı. Neyse, biz hikayemize geçelim:

 Bir gün savaşçı Craith, kenndine şöyle dedi:"Ben büyük bir savaşçıyım, şimdiye kadar hiç savaş kaybetmedim ama yalnızım. Saçları kömür karası, teni kar beyazı ve yanakları kan kırmızı bir kadınla evlenmek istiyorum. Gel gör ki tüm  bu özelliklere sahip tek kadını, dünyanın ta öbür ucundaki Mighty Blows'taki Dev Fovor esir tutuyor." Böylece Craith, dev Fovor'la dövüşüp kadını kurtarmak için yola çıktı. Yolda yürürken yol kenarında elinde bir taşla duran bir savaşçı gördü. "O taşla ne yapacaksın?" diye sordu Craith.
" Dünyanın ta öbür ucundaki ağacın en üst dalına konmuş kuşu görüyor musun?" dedi savaşçı işaret ederek. "Bu taşla onu vurup akşam yemeğinde yiyeceğim".
 Craith gözlerini kısarak baktı ama birşey göremedi.
"Benimle gelsen iyi olur", dedi savaşçıya. " Senin gibi keskin gözlü bir yoldaş işime yarayabilir."
 İki adam birlikte yola koyuldular. Çok geçmeden kulağını yere dayamış halde yere uzanmış bir savaşçı gördüler.
" Ne yapıyorsun?" diye sordu Craith.
" Dünyanın ta öbür ucundaki çimlerin büyümesini dinliyorum." dedi savaşçı.
" Bizimle gelsene," dedi Craith. " Maceramızda senin gibi işiten biri bize yararlı olabilir."

Böylece üç adam birlikte yola koyuldular. Biraz geçmişti ki arkalarından tam, tam, tam diye yaklaşan bir ses duydular. Arkalarına dönüp baktıklarında, hızla gelen bir savaşçı gördüler. Adamın bacağı dizinden kıvrılıp  arkasına bağlanmış bu adam da çok hızlı koşuyormuş o yüzden tek ayakla gidiyormuş. Neyse bunlar yola çıkmış. Sonra Mighty Blows'un devi Fovor'un şatosu önlerinde belirdi. Savaşçı Craith veüç yoldaşı surların gerisinde durup seslendiler: "Dev Fovor! Saçları kömür karası, teni kar beyazı, yanakları kan kırmızısı kadını kurtarmaya geldik. Onu serbest bırak."

 Dev onların seslendiğini duyunca bir kahkaha attı. "Bana dünyanın öbür ucundaki kuyudan üç şişe su getirin!" diye pencereden bağırdı. "O zaman gitmesine izin veririm söz veriyorum!"

"Git suyu getir!" dedi Craith hoplayan savaşçıya. Savaşçı bacağını çözüp ayağını yere koyar koymaz gözlerden kayboldu. Göz açıp kapayana kadar dünyanın öbür  ucundaki kuyuya vardı. Şişeleri doldurduktan sonra da dönüş yolculuğuna başladı. Ancak yolu yarılamışken şöyle düşündü: "O kadar hızlı gidiyorum ki onlar daha gözlerini kırpmadan ben dönmüş olurum! Burada oturup biraz dinlensem ne olacak ki?" Bir ağacın altına oturup şişeleri yanına koydu. Ancak hava sıcak, altındaki çimenler de yumuşak olduğundan hemen uykuya daldı. Devin şatosunda Craith ise huzursuz olmuştu. "Nerede kaldı bu adam?" diye sordu diğer yoldaşına. Hassas kulaklı savaşçı yere uzanıp kulağını toprağa dayadı. "Yarı yolda horladığını duyuyorum!" dedi. "Keskin gözlü arkadaşım, onu uyandırmak için bir kaya fırlat!" Keskin gözlü savaşçı  dünyanın öbür ucuna giden yolun yarısına baktığında, arkadaşını yol kenarında kestirirken gördü. Bir kayayı kaldırdığı gibi fırlattı. Kaya havada yüzlerce kilometre uçtu, ta ki uyuyan adamın tam gözlerinin ortasına çarpana dek. Adam irkilerek uyandı. "Uyuyakalmışım!" diye bağırdı. "Hemen yola koyulmam lazım!" Kuyudan aldığı suyla birlikte, çarçabuk Fovor'un dünyanın öbür ucundaki şatosuna gitti. Dev Fovor verdiği görevin yapıldığını görünce küplere bindi. Ancak söz vermişti, bu yüzden saçları kömür karası, teni kar beyazı "bla bla bla" olan kadını serbest bırakmak zorunda kaldı. Craith bu kadınla evlendi ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar ve diğer üç savaşçı da Craith'le birlikte yaşadı.



SON


28 Ekim 2016 Cuma

Tarımın Tarihi (Modern Tarım)

Tarımın Tarihi II


Modern Tarım: Tarımın modernleşmesi ve makinelerin artması, insan gücüyle üretimin de azalmasına neden oldu. Daha az çiftçi, daha çok kişiye ürün sağladı. Teknolojik ilerlemelerle tarım sanayileşti.

  Tahıl hasatı yüzyıllar boyunca uzun bir sapa bağlı olarak bir bıçaktan oluşan biçerdöverle toplandı. Ancak yapılan iş çok yorucuydu. Galyalılar işi biraz daha ileri götürmüştü, ön tarafında sivriltilmiş bıçakları bulunan ve bir at tarafından çekilen tekerlekli biçerdöver kullanıyorlardı. 
 
  İskoçyalı değirmen ustası ve mucit
  Andrew Meikle, 1778'de tahıl tanelerini dış kabuktan ayırmak için kullanılan ilk harman makinesini (çırçır) geliştirdi. Meikle, daha sonra tahılı dövme kanatlarıyla döven sağlam bir tambur yaptı. Meikle'ın bu tambur sistemini, keten bitkisini döverek liflerinden ayırmak için kullanılar ditme makinesinden aldığı tahmin edilir. 1831'te de ABD'li sanayici ve mucit Cyrus McCormick yaptığı orak makinesiyle ilk modern biçerdöveri icat etti. Atların çektiği iki tekerlekli bu makine, oynak düzenekli bir bıçak, tahılları bıçağa çekmek için bir makara ve kesilen ekinleri toplamaya yarayan bir tabladan oluşuyordu.



Traktörler

  1860 yılında atların yerini ilk traktörler aldı. Tarım alanları büyüdü ve tarlalarda giderek daha az insan çalışmaya başladı. Ancak dünya üzerinde yüz çiftçiden sadece ikisinin traktörü bulunmaktadır.

 İlk Gübreler

  İlk gübreler doğaldı. 1699'da  Londra'da lağımda çıkan çamurlara ekilen bitkilerin daha iyi geliştiğini tespit eden İngiliz John Woodward tarafından keşfedildi. Aynı yöntem tarımda da uygulandı, toprağa gübre serpildi ve hasatlardan alınan verim arttı.

  1846 yılında bir kimyager, gübrede bulunan üç elementin bitkilerin büyümesini desteklediğini keşfetti: Fosfor, azot ve potas. 1940 yılında ise kuvvetli bir böcek ilacı olan DDT bulundu. İlaç böcekleri öldürüyordu, ama insanlar ve çevre için son derece tehlikeliydi. 1970'li yıllarda ABD veAvrupa'da 1985'te de Türkiye'de kullanımı yasaklandı. Ancak diğer böcek ilaçları tarımda kullanılmaya devam etmektedir.